Sülasi Mücerred

5. BAB ARAPÇADA FİİLLER

5. BAB : Müteaddî fiili yoktur ve Lâzım fiili: ( حَسُنَ  يَحْسُنُ  حُسْناً  güzel oldu)

 

5. BAB  fiiller, seciye itibariyle devamlı olan bir hâli işaret eder.

 

Örnek 4/69 : ( وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا … ) “Kim Ellah’a ve Rasûlüne itaat ederse – ….. – işte bunlar ne güzel Refîk’tirler.”

 

5. BAB  fiilleri, hem kesbî, hem de vehbî dir.

 

Örnek-1 : 2/30 : ( … قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ … ) “… orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın …”

 

( فسد ) kökünden 1.BAB, 2.BAB ve 5.BAB‘dan olmak üzere üç fiil gelir. Üçünde de “Fesad çıkarmak, bozmak” anlamındadır.

 

Ayet-i Kerimedeki  ( يُفْسِدُ ) lafzı, İf’âl BAB‘ında olduğu için, üç babı da  kapsar. Ancak her birindeki saklı anlamlar farklıdır.  Bu farklar, şöyle açıklanabilir:

 

1.BAB ( فسد ) daki kesbî anlamı :

 

Melekler, fiile (sonuca) bakarak konuşur ve fiilin zuhur sebebini bilmezler. Sonucu ise,   فسد  Kökündeki Feal fiili, Aynel fiili ve Lâmel fiiline ait harflerdeki bilgilere göre tarif ederler.

 

Bu nedenle de Ellah Teala’ya “… orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın ? …” diye sordular.

 

Gözlenen toplumsal olayların bir çoğu fesad’ın 1.BAB’daki kesbî anlamına ait örneklerdir.

 

2.BAB ( فسد ) daki vehbî anlamı :

 

Vehbî anlamı,  “İlim üç esasa dayanır ; Aramızda Hakkı konuşan Kitab, uygulamada olan sünnet ve bilmiyorum demek.” Hadis-i Şerifinde saklıdır.

 

Kur’an-ı Kerim, dâima “Aramızda Hakkı konuşan Kitab” dır ve rehber olarak görevini yapar ve vehbî anlamını veren bilgileri (fesadçıları mü’minlere tanıtan, mü’minlere doğruyu gösteren, fesadtan muhafaza eden, …. vb) idrâk ettirir. Çünkü, idrâk vehbî dir. Çalışılarak kazanılmaz.

 

5.BAB ( فسد ) daki lâzım anlamı : 

 

Nefs’deki mânevi hastalıkların zuhur çeşitleri, lâzım fiilin anlamıdır.

 

(Hastalık çeşidi tıklayın) ve şiddeti (sinsi – gizli – alenî – bulaşıcı – müzmin – meftun … gibi) farklı olacağı için, belirtileri olan davranışlar da kişiden kişiye farklı olur.

 

Sadece kendi mânevi hastalıklarını bilenler, muhatabındakini de hemen sezer. Aksi halde, kendisindeki mânevi hastalıkları farkedemez.

 

Örnek-1 : 2/10-12 arasındaki Ayeti Kerimelerde haber verilen fesad için “İşte 5.BAB’dan fesad çıkarma buna denir.

 

2/10 ( … فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ) “Kalblerinde hastalık vardır … ve onlar için elîm bir azab vardır. Yalan söyledikleri şeylerden dolayı”

 

2/11 ( قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ … ) “Onlara arzda fesad çıkarmayın denildiği vakit ; “Biz ancak ıslah edicileriz” dediler.”

 

2/12 ( وَلَكِنْ لَا يَشْعُرُونَ … ) “Dikkat edin ! Onlar muhakkak ifsad edicilerdir. Lâkin farkında değillerdir.”

 

 

Örnek-2 : Kur’an-ı Kerim deki ( نفس ) “Nefs” ; 1.ci, 4.cü ve 5.ci BAB‘lardan asil olarak ve Tefe’ul ile Tefâul babından da, mezid olarak gelmektedir.

 

5.BAB’dan dolayı her nefis, nev-i şahsına münhasırdır denir.

 

Bu nedenle de “Nefs” isminde : “Kulum ! seni, benden başkası anlayamaz.” hitabı, haberi, müjdesi, ikazı, tehdidi mevcuttur.

 

Örnek : 81/7 ( وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ ) “Nefisler, ruhlarla tekrar çiftleştirildiği vakit.” Ayet-i Kerimesi hakkında Gavs-ı Âzam Seyyid Abdulkâdir Geylânî (k.s) ;

 

NEFS, zâhid (sofi) ve RUH da vâkıf (esrarı bilen) olunca ( زُوِّجَتْ ) yapılır.” buyurdu.

 

( زُوِّجَتْ ) meçhul fiili, seyr-i sülük sonunda zuhur eder. Bu haber ve 7/172, birlikte tefekkür edildiğinde şu bilgiler yazılabilir ;

 

(a) Kâlu-Belâ’dan önce, Ruh ile Nefs birlikte idi.

 

(b) Kâlu-Belâ’da, Ruh ile Nefs birbirinden ayırıldı.

 

(c) Ruh’lara hitap etti ve nefisleri de bu hitab ve ahîd’e şâhit tuttu.

 

(d) “Seyr-ü Sülük” tâlimi ile ; Nefis, sofi olunca ve RUH da sırları bilen olunca tekrar ( زُوِّجَتْ ) yapıldı.

 

(e) İkinci birleşme oluncaya (Seyr-ü Sülük bitinceye) kadar, Ruh Ellah, Ellah … der. Nefis ise ben, ben … der.

 

(f) İkinci birleşmeden sonra, Ruh ve Nefis birlikte Ellah, Ellah … der ve kişi “Muhammedî” lakâbını kazanır.

 

"NEFS'in sofi, RUH'un da esrarı bilen" olabilmesi için, BAB - FİİL - HADES ilişkisini bilmesi faydalıdır.

 

Kendisinde HADES MÂNASI olan kelime dört kısımdır; Masdar, İsim, Sıfat ve Fiil’dir. Hades;

 

HADES :Yeni bir iş, yeni bir oluş, bir oluşum, yok iken var olma, mevcut olma, vâkı’ olma, yoğurdun mayalanma süreci ve … فَيَكُونُ … gibi anlamları kapsar. Ek bilgi için : Fiil ve Hades (tıklayın)

 

1.BAB‘dan ( حَدَثَ يَحْدُثُ حَدَاثَةً حُدُوثاً الشَيْئُ “Anlamı : vâki olmak, yokken var olmaktır.”)

 

5.BAB‘dan ( حَدُثَ يَحْدُثُ حَدَاثَةً حُدُوثاً الشَيْئُ “Anlamı : yeni olmaktır.”)

 

Herbirinin ikişer masdarı, dolayısıyla da ikişer farklı anlamı vardır.

 

HADES ve FİİL kelimelerine ait anlamların kapsamları; (a) Medrese’de, (b) Yakîn’de (c) Yakîni_arttırma’da farklıdır. Şöyle ki ;

 

Hz.Rasulullah a.s.v’ın “Yakîn’inizi artırın” emrinde, önce Yakîn’i edinin sonra da Yakîn’i artırın bilgisi saklıdır.

 

Dolayısıyla üç kademeli bir eğitim süreci mevcuttur. Bu eğitim süreçleri özetle :

 

Medrese’deki : “İlim âraz’dır ancak, ÂLİM ile bilinir.” hükmüne göre eğitim görülür, ders kitapları mevcuttur ve HADES, öncesi niyet sonrası hüküm olan bir FİİL’dir.

 

Meselâ; Romanlardaki, dizilerdeki, filimlerdeki, buluğ öncesindeki, akıl hastalarının … vb davranışlarına, fiil denir ama hades denmez. Çünkü buradaki fiiller gerçek olmayıp,  hayalidir. Şayet ; NEFS, hayal ile vakit geçirirse RUH da, asla esrarı bilen olamaz.

 

(ÂRAZ : Kendi başına boşlukta yer tutmayan ve var oluşu, ancak kendisini taşıyan bir varlıkla hissedilebilen şey’dir.)

 

Yakîn’deki :Âlim âraz’dır ancak, İLİM ile bilinir.” hükmüne göre eğitim görülür ve FİİL, öncesi niyet sonrası hüküm olan bir HADES’dir.

 

FİİL’in bu tarifi yaparken aşağıdaki hususlar ve Delâilü’l-Haytrât’daki : خَلَقَ fiilinin anlamını veren Salavat-ı Şerif dikkate alındı  ;

 

(a) Ellah Teala, mütekellim’dir. Başkası değil.

 

(b) Ellah Teala, fâildir’dir. Başkası değil.

 

(c) Sebebler, sebebi yaratanın irâdesine bağlıdır ve bunun zıttı da olmaz

 

(d) Kur’an-ı Kerim, ilim’dir ve varlığı – dolayısıyla da – görevleri ve yetenekleri olan bir Kitab’dır. Diğerleri ise ; bilgidir, varlığı yoktur ve Kitab’ın şerh’idir.

 

(e) Dinleyen, muhatab’dır ve eksiksiz uygulamaya çabalayandır. Başkası değil,

 

(f) Muhatabına, bilenin ve anlayanın kendisi olmadığını tâlim ettirerek öğretir,

 

(g) Muhatab, kelimelerin ve zamirlerin tariflerini, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere göre yeniden yapmaya mecburdur. Çünkü, tüm sözlükler yetersiz kalır.

 

(h) Ellah Teala bir yarattığını, bir daha yaratmaz….. vb.

 

Salavat-ı Şerife ” … Ey sözü Hak olan ve 37/96 :  وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ “Sizi ve yaptıklarınızı Ellah yarattı.” meâlindeki âyette (bize) buyuran Ellahım!

 

Ellah’ın hiçbir kulundan ; hiçbir söz, fiil, hareket ve hareketsizlik meydana gelmez. Ancak O’nun ilmi, kazâ ve kaderinde olması gerektiği şekilde nasıl geçiyorsa, o şekilde meydana gelebilir. … “

 

Yakîni_arttırma’daki : “Her şey ârazdır. Ancak HÜVE, HÜVE CÜMLESİ ile şâhidlik edilir.” hükmüne göre tâlim edilir.

 

Bu tâlimde; Kur’an-ı Mubîn’e ve Kitab-ı Nâtık’a ve Kur’an-ı Kerim’e âşık olup sadece mâşuk’unu ; dinleyen, O’na ârif olan, susan, gözyaşı ile tövbe eden, her şeyin âraz olduğunu anlayabilir. Başkası değil. (Bakınız : 7/203 – 206).

İlgili Makaleler